Türk mitolojisinde
başrol oynayan tanrı ve tanrıçaların sıfatları,
işlevleri ve isimlerinin etimolojik anlamları, yukarıdaki
gezegen ve gezegensel sıralamaya uygunluk göstermektedir. Buna göre;
Satürn Kara-Han, Jüpiter Ülgen, Mars Kızagan Tanrı, Venüs Umay (Ayızıt), Merkür
Mergen Tanrı’yı karşılamaktadır.
Bu yazıda Türk mitolojisindeki kahraman, tanrı ve tanrıçaların nereden geldiklerini anlatıyoruz. Çok farklı kaynaklardan alınsalar ve farklı efsanelerde geçseler de hepsini bir yerde toplamaya çalıştık.
Dünyadaki diğer mitolojik kahramanların kendi uluslarına bıraktıklarından daha fazlası var Türk mitolojisinde. Okudukça günümüze mitlerin nasıl taşındığını anlayıp aydınlanacaksınız.
Öyleyse başlıyoruz:
Altay
Türklerine göre gökyüzündeki tanrıların en büyüğü Kara Han’dır. Kara Han 17.
katta oturur. Bütün Tanrıların babasıdır ve oradan evrenin kaderini tayin eder.
Eliade’ya göre Kara Han dünyanın yaradılışı ve sonu gibi konularda daima ön
plandadır. Kara-Han yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir çam diker ve
16. kata oğlu Ülgen’i oturtur. Kara-Han, dokuz kişinin bu dallardan türemesini,
dokuz ulusunda buradan meydana gelmesini ister. Kara-Han, insanoğlunun “ata” ve
“ana”sıdır. Şamanlara göre Kara Han’ın Ülgen, Kızagan, Mergen adında üç oğlu
vardır.
Ülgen göğün
16. katında Altın dağda ikamet eder ve altın bir taht üzerinde
oturur. Tahtı ay ve güneşin ötesindedir. Ülgen, gök cisimlerini yönetir, yağmur
yağdırır, gök gürültüsü ve yıldırımları da o gönderir. Tanrı Ülgen biri ak biri
kara taşla gelerek ateşin nasıl yakılacağını insanlara öğretmiştir.
Eliade’ya
göre gök gürültüsü ve şimşek tüm mitolojilerde gök tanrının silahıdır ve
yıldırımıyla vurduğu yer kutsallık kazanır. Ülgen iyilik yapmayı sever.
Ülgen’in kendisi, kızları ve oğulları insan şeklindedir. Dünyayı taşımaları
veya destek olmaları için üç tane balık yaratmıştır. Elindeki topuzu, yaşam
ağacının köklerine benzer ve öylesine dallı budaklıdır. Bildiğimiz Güneş, Ay ve
yıldızlardan tüm gök nesnelerinden çok uzakta yaşar. Biri sağında ve diğeri
solunda iki ak Güneş bulunur. Bu gök nesnelerinin her biri kendisine ulaşmak
isteyen şaman için bir engeldir. En güçlü şaman bile en fazla Kutup
Yıldızına kadar ulaşabilir.
Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve
yalnızca uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkarak, Tanrı Ülgen’e
yaratma ilhamını vererek sulara tekrar dalmıştır. Işıktan (cisimsel olmayan)
bir bedeni vardır. Başında gücü simgeleyen ve taca benzeyen zarif boynuzları
bulunur. Hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü
başlatmıştır. Akdeniz’de yaşar.
Mitolojinin
temel ilkelerinden biri karşıtlıktır. Özellikle İran kültürüne ait Mazdaizm veya Maniheizm gibi
inançlarla birlikte başlayan düalist ilke mitolojinin temeline zıtlıkların
birliği ve aynı zamanda mücadelesini koyar. Bu anlayışa göre kainattaki her şey
zıttıyla vardır. İyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin ve daha birçok zıt kavram
birlikte bir uyum içinde varlığı meydana getirir ve kainatın işleyişinden
sorumludur. Erlik, Altay Türklerinin mitik tasavvurlarında kötü ruhların
başındadır, başkanıdır. Erlik “güçlü, kuvvetli” anlamlarına gelir. Bazı
Türkologlara göre bu kelime “erklig” kelimesinin bozulmuş halidir. Bu
araştırmacılara göre eski Uygur Buda metinlerinde yer altındaki karanlık
dünyanın hakimi olan ve ölüm ruhu motifini karşılayan Yama’ya Erklig Yama
denir. “Kudretli” anlamına da gelen bu kelime şamanist tasavvurlarda “Erlik”
şeklinde, kötü ruhların başındaki antagoniste isim olmuştur.Şaman dualarında
Erlilk’e “Kayrakan” olarak da seslenilir. Erlik insan için acı, eziyet ve
ölümle eşdeğerdir. Erlik’in yeraltı diyarıyla ilgili farklı tasvirler de
mevcuttur. Erlik yeraltı diyarında kara çamurdan bir sarayda veya duvarla
çevrili kara demirden bir sarayda yaşar. Erlik’in sarayı insanların
gözyaşlarından oluşan dokuz nehrin birleşerek Toybodım (Doymadım) Nehri’ne
dönüştüğü yerde veya abra ve yutpa denilen korkunç su canavarlarıyla dolu olan
Bay Tenis (Bay Deniz)’in yanında bulunmaktadır.
Her şeyi bilen, akıllı Mergen
Tengere Göğün 7. katında oturur. Mergen kelime anlamı olarak okçu nişancı
anlamına gelir.
Bu anlamda
Mergen, Yunan mitolojisindeki
Hermes’i (Merkür) anımsatır. Hermes, akıl tanrısıdır ve bütün bilgilere sahip
tanrı olarak kabul edilir. O karanlığın güçlerini yenen tanrıdır, çünkü “o her
şeyi bilir ve her şeyi yapabilir”.
Ülgen’in
oğludur. Göğün 9. katında oturur. Çok kuvvetli tanrı anlamına da gelir. Roux’a
göre 9. Kat Mars’ın konumlandırıldığı gök katıdır. Kızagan Tanrı, Banzarov’a
göre, savaştanrısıdır. Onlarca tehlikeli geçitlerde orduyu yönetmek
ve düşmanı yenmekte, bu koruyucu ruhun yardımı olur. Altay Kamı göğe çıkarken
Kızagan Tanrı’yı “kırmızı yularlı, kızıl erkek deve sırtında, gökkuşağı asalı
baba!” diye çağırır. Buna bakarak, onun kırmızı renk ile simgelendiği
sanılmaktadır.
Umay, çocukları ve hayvan
yavrularını koruyan bir tanrıçadır.
Arkeologların
Altaylarda buldukları seramik ürünler üzerindeki resimlerde Umay ana üç
boynuzlu olarak betimlenir.Orta Asya da bazı arkeolojik buluntulardan
anlaşıldığına göre Umay ana motifi, beyaz saçlı ve beyaz giyimli olarak,
insanbiçimci bir görünüm sergilemektedir. Kuş kılığında kanatlı bir kadın
görüntüsü de vermektedir. Altay Türkleri onu göklerden inen gümüş saçlı, güzel
yüzlü bir kadın olarak düşünmüşlerdir.
Şaman
duaların da Yayık şöyle tasvir edilir. “Ülgen beyin habercisi, kızıl bulut
kenarlı, gök kuşağı dizginli, solgun şimşek kamçılı, gökten haber alan Ak
Yayık, üç boğumlu Ak Yayık, altın kenarlı Ak Yayık”.Tuva Şamanları “ak eren” ismini
kullanır. Yayık büyük tufandan sonra gökyüzüne çıkıp Ak Yayık adını alır. Güney
Altaylılar ona “yaratıcı” ve “gök oğlu” adını vermişlerdir. Tölösler “koruyucu”
adını verir. Ülgenin oğlu veya kızı olarak da düşünülür. Yayık sözcüğünün kökü
“parçalayarak kurban vermek” anlamına gelen “yay” ile ilişkilendirilir.
Mitolojik bir varlık olarak kocaman bir ejderha görünümündedir.
Suyla ile
birlikte görülen ve onunkine benzeyen görevi olan bir ruhtur. İşareti dumandır.
Güneş ve Ay’ın kırıntılarından
yaratılmıştır. Altay Türklerine göre Suyla, at gözlü, kartal gagalı, eşek
kulaklı ve yılan saçlıdır. Ağaçkakan Suyla’nın sembolüdür.
Ülgen’e
Yayıkla birlikte kurbanın ruhunu ulaştırır. İnsanların hayatını kontrol eder ve
bir değişiklik olduğu zaman Ülgen’e bildirir. Bundan dolayı iki dilli de denir.
Kurbanı
Ülgen’e ileten bir ruhtur. Güler yüzle karşılayan anlamına gelir. Gökyüzünde
yaşar, Ülgen’e en yakın ruhtur. Şaman altın kazıktayken Utkuuçi’dan kazları alır ve yeryüzüne
döner.
Ayzıt
güzelliğin sembolüdür. Bu anlamda Sümer ve Yunan mitlerindeki
İştar ve Afrodit’e (Venüs) benzer. Süt gölünden getirdiği damlayı çocuğun
ağzına damlatır ve çocuğa ruh verir. İnsan yavrularını, kadınları, hayvanları
ve hayvan yavrularını korur. Simgesi, Kuğu kuşlarıdır. Ayısıt’ı simgeleyen
kuğular kutsal sayılır ve dokunulmaz. Kuğu aslında kutsal bir kızdır. Bu kız
kuğunun beyaz tülünü üzerine giyince kuğu, çıkarınca kız olur.
Ayızıt
gökten gümüş tüylü bir kısrak suretinde iner. Yele ve kuyruklarını kanat gibi
kullanır. Ayızıt şaman dualarında şöyle tarif edilir. “Başında ak gökten ak bir
kalpak, çıplak omuzlarında ak gökten bir atkı, baldırına kadar siyah bir çizme.
Bu şekilde bir kayaya yaslanarak uyumuştur veya ormanda dolaşmaktadır”.
Ayızıt’ın
sarayının kapısında ellerinde gümüş bakraçlar olan yasakçıları vardır. Yazın
şamanlar ak elbise, kışın kara elbise giyerek Ayzıt bayramını kutlarlar.
Eliade’ya göre yasakçıların ellerinde gümüş kamçıları vardır ve kötü insanları
içeri almazlar.
Bazin, eski Türklerde biri ata kurt,
diğeri de ata boğa üzerine kurulu “ikili kökeni” yansıtan farklı iki gelenek
olduğunu söylemiştir. Oğuz’a adını veren ata da bir boğadır. Oğuz, bütün yaşamı
boyunca kurdun korumasına ve rehberliğine başvurmuştur.
Oğuz kağan
destanında Ay, Oğuz’u doğuran tanrı olarak sunulur. Bu da Oğuzun Tanrı oğlu
olduğu fikrine götürür. En eski çağlardan beri tanrısal kahramanların
işaretleri boynuzlu bir taçtır. Orta çağ minyatürlerinde Oğuz Kağan ve oğulları
boynuzlu olarak tasvir edilir. Campbell’a göre, Boğa, “Kutsal Ay Boğası” olarak
bilinir. Boynuzları Ay’ın alegorisidir ve Tanrının sembolüdür.
Efsanede,
Oğuz kağan, ava gider. Bir gölün ortasında, önünde bir ağaç ve ağacın oyuğunda
bir kız vardır. Kız muhteşem bir güzelliğe sahiptir. Saçları akarsular gibi,
gözleri maviydi ve inci gibi dişleri vardır. Oğuz kağan bu kızı alır ve “gök”,
“dağ”, “deniz” adında üç oğlu olur. Günlerden bir gün gökten mavi bir ışık
düşer. Bu ışık, güneş yada aydan daha parlaktır. Oğuz Kağan yaklaşır ve bu
ışığın ortasında bir kız olduğunu görür. Kız olağanüstü güzelliktedir. Başının
tepesinde, sanki kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık demeti vardır.. Oğuz kağan
kızı görünce sever ve onu alır. “gün”, “ay”, “yıldız” adında üç oğlu olur.
Oğuz Kağanın
oğludur ve ongunu kartal’dır. Türklerde kartal sürekli olarak hükümdarlık
ongun’u olmuştur. Altay Türklerine göre, Ay-ata göğün altıncı katında oturur ve
Ay ile sembolize edilir.
Oğuzun
oğullarından olan Dağhan’ın ongunu üç kuştur.
Oğuzun
oğullarından biridir ve ongunu çakır (çağrı) kuşudur. Çakır, mavi gözlü,
“mavi-deniz” ve “beyaz-mavi-deniz” türünden bir kuştur.
Uygur sanatında Basaman isimli alp-tanrı, kuzey yönü, Merkür (su yıldızı), su unsuru ile alakalı görülür ve bu Alp-tanrının tuğu yırtıcı hayvan kuyruklarından oluşmuş olarak resmedilirdi. Elinde tuttuğu kargı ise üç dilimlidir.
Uygur sanatında Basaman isimli alp-tanrı, kuzey yönü, Merkür (su yıldızı), su unsuru ile alakalı görülür ve bu Alp-tanrının tuğu yırtıcı hayvan kuyruklarından oluşmuş olarak resmedilirdi. Elinde tuttuğu kargı ise üç dilimlidir.
Oğuz’un
oğullarından biridir ve ongunu sungurdur. Türklerde kartal hükümdarlık sembolü
olurken, sungur, sıklıkla tigin unvanlarında kullanılır. Kaşgari’nin büyük bir
yırtıcı kuş olarak tanımladığı sungur, maviye çalan beyaz kuşlar arasındadır.
Pelliot Çin’de su kuşlarını avlamakta kullanılan sungurun, “deniz
mavisi” türünden olduğunu söyler. Moğollar aynı kuşa “mavi yırtıcı kuş” derler.
0 yorum:
Yorum Gönder