İskandinav mitolojisinin kozmolojisi yani olayların gerçekleştiği mekan kavramı, Cennet – Dünya – Cehennem şeklinde oluşturulmuş monoteistik dinlere kıyasla aşırı derecede değişiktir; dahası modern materyalizm, gündelik tecrübelerinizi yaşadığınız somut, görünür dünyanın dikkate değer tek gerçeklik olduğu şeklinde düşünür(veya daha güçlü kelimeler kullanmak gerekirse, varolan tek gerçekliktir).
Bunun yerine, İskandinav kozmolojisi, diğer kuzey Avrasya şamanik geleneklerle birçok ortak yön bulundurur. Kozmosun merkezinde, gizemli Urd kuyusundan yükselen büyük dünya ağacı, Yggdrasil(ig-dırah-sil) bulunur. Bu yüce ağaç, dallarında ve köklerinde, gözle görülmeyen değişik çeşitlerde yaratıklara ev sahipliği yapmakla birlikte, “doğal unsurlar” olarak isimlendirebileceğimiz insanoğlunu da içinde bulunduran, kozmosun “diğer taraflarını” ev bellemiş Dokuz Dünyayı taşır.
Midgard, insanoğlunun ve insan medeniyetinin evi,Asgard, Aesir kabilesinin tanrı ve tanrıçalarının dünyası,Vanaheim, Vanir kabilesinin tanrı ve tanrıçalarının dünyası,Jotunheim, devlerin dünyası,Niflheim, ilkel buz dünyası,Muspelheim, ilkel ateş dünyası,Malfheim, elflerin dünyası,Nidavellir/Svartalfheim, cücelerin dünyası,Helheim, aynı adlı tanrıça Hel’in ve ölülerin dünyası.
Bu dokuz dünyaya ilaveten, İskandinav mitolojisinde belirgin şekilde adı geçen, değinmeme değecek nitelikte birkaç mekan da bulunmaktadır:
Herkesin bildiği meşhur Valhalla, Odin tarafından seçilmiş üst düzey savaşçıların kendilerini buldukları yer,
Ginnungagap, yokoluşundan sonra döngüsel olarak olarak yeniden yaratılmadan önceki anti-kozmik boşluk,
Bifrost, Asgard ile Midgard’ı birbirine bağlayan gökkuşağı köprüsüdür.
Tüm bunlardan bahsettikten sonra, Midgard hariç, bahsettiğim bütün bu dünyaların görünmez, soyut mekanlar olduğunu, fiziksel dünyanın içinde veya altında bulunup çeşitli zamanlar ve mekanlarda çakıştığını ancak kesinlik belirterek herhangi bir fiziksel mekan ile tanımlanamayacaklarını belirtmemde fayda var.
Bu dokuz dünyanın ismini, sağ kalmayı başarmış dönem kaynakları açıkça belli etmese de, şu şekilde yeniden oluşturulmuştur:
Hristiyanlık öncesi İskandinav ve Cermen halkları, inanılmaz derecede büyük bir ağacın, gerçek anlamda dünyanın ortasında, inanılmaz derinlikte bir kuyudan yükseldiğine inanmamışlar; bunun yerine, bu kuyu ve ağacın gözle görülebilir bir olgunun gizli anlama sahip bir görüntüsü, yansıması olduğuna inanmışlardır. İskandinav mitolojisi bu sebepten ötürü, fiziksel dünyanın gerçek tanımlamalarının oluştuğu bir sistem yerine psiko-coğrafi ya da ruhani bir sınıflandırma sistemine tabidir.